Elbette bir sanat eserinden tek beklentimiz gerçekçilik ya da öğreticilik olamaz.
Sözgelimi biz filme dört kişi gittik ve çıktığımızda dördümüzün de anladığı ya da haz duyduğu şeyler farklıydı
FERİT BURAK AYDAR
Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde Macaristan Film Günleri başladı. Pazartesi akşamı gösterilen ilk film Attila Szász’ın yönettiği 2014 yapımı “Bern Elçisi” (A berni követ) idi.
1956’daki Macar Devrimi’nden ya da dilerseniz ayaklanmasından sonra, İsviçre’nin Bern kentindeki Macar konsolosluğunda yaşanan bir olaydan uyarlanmış. Filmin başında gerçeklik iddiasının mutlak olmadığı, olayların birebir bu şekilde cereyan etmemiş olabileceği belirtiliyor, ama gerçek bir olaydan alınma. Bu açıdan filmi anlayabilmek adına belli bir arka plan bilgisine sahip olmak gerekiyor.
Macaristan’ın da dâhil olduğu “Demir Perde” adı verilen SSCB’nin nüfuz alanındaki ülkelerde II. Dünya Savaşı sonrasında, daha özelde Stalin’in ölümü (1953) ve SSCB’deki Stalinsizleştirmenin (1956) akabinde bu rejimleri sarsılmıştı. Keza, kapitalist blok tarafından Birleşmiş Milletler aracılığıyla Macaristan üzerinde tahakküm kurma çabası vardı. Her halükarda, Macaristan ve benzeri Demir Perde ülkelerindeki rejimlerin tepesinde bir bürokratik elit vardı ve bu oligarklar, sosyalizm adına temsil ettikleri kitlelerden ekonomik ve toplumsal olarak ayrışmışlardı. Tam da bu nedenle filme konu olan 1956 Macaristan olayları ya da aynı yıl Polonya’daki işçi eylemleri ve 12 yıl sonra Prag Baharı yaşanmıştı. Dolayısıyla mesele sadece farklı siyasi görüşlere ya da farklı sosyalizm anlayışlarına sahip olunması değildi. Veya tersinden bakacak olursak, aynı dünya görüşüne sahip olsalar bile kendi hayatlarını üretme ve yeniden üretme biçimleri aynı olmayan toplumsal gruplar vardı. “Bern Elçisi” filmi nihayetinde bu sınıfsal çatışmanın bir sanatsal ifadesi ve gerçekçiliğini de bu tartıda tartmak gerekiyor. Devamı