Onu ilk olarak nerede, hangi haberde ya da belgeselde gördüğümü hatırlamıyorum.
Oysa Macaristan’ın en iyi ve en ünlü dağcısı olarak, çok kez ekranlara çıkmış olmalı.
Ona dair hatırladığım ilk kare, 2010 yılı başlarında, Slovakya’da bir eğitim tırmanışı esnasında bir grup Macar dağcının geçirdiği kaza haberiydi.
Bir hastane koğuşunda soluk yüzlü bir adam.
Uzun kır saçları yastığa dökülmüş. Bir bileğine serum takılı. Diğer eli sürekli hareket halinde, sakin bir sesle kameraya olanları anlatıyor.
Söyledikleriyle, ses tonu ve vurgusu arasında derin bir çelişki var. Anlattıklarının sanki başka birine ait önemsiz bilgiler olduğunu sanıyorsunuz önce, ama ağzından dökülen cümleler unutulacak gibi değil:
“Doktorlar bacağımın kesilmesini önerdiler. Aslında kurtarılabilir belki. Küçük bir umut hala var, ama tedavi yıllar boyu sürebilirmiş. Uzun uzun düşündüm ve kararımı verdim. Bacağım kesilecek…”
Söyledikleri, o an ekran başında olan herkesi oraya kilitliyor. Pür dikkat onu dinliyoruz.
“Ben dağcıyım! Hayatımın anlamı bu! Yıllarca tedavilerle, hastanelerle uğraşamam. Koğuştan koşuşa, doktordan doktora gidemem. Ayrıca iyileşmesi umudu da çok az. Olması gereken neyse o olacak. Hayat devam edecek. Ben tek bacakla da zirveleri fethederim, göreceksiniz!”
Zsolt Eröss, Macaristan’ın en ünlü dağcısıydı.
Himalayaların zirvesine Macar bayrağını ilk diken dağcı
Onu tanıyanlar, iyi bir dağcıda olması gereken her şeyin onda mevcut olduğunda hemfikirdiler.
Soğukkanlılık, dikkat, asla tükenmeyen bir inat ve kararlılık ve fiziki dayanıklılık. Gençliğin verdiği uçarılık yıllarını da geride bırakmıştı. Artık verebileceği çok şeyinin olduğu olgunluk dönemine giriyordu.
Hocalık yapıyor, dağcılık aşkını başkalarına aşılıyor, gençlere, yeni kuşaklara bir dağcının nasıl olması gerektiğini, pratikte öğretiyordu.
“En önemli kural: Zirvelere saygı duymak zorundasınız! Çünkü herkes hata yapabilir.”
Bu cümleyi onun yaşadığı kazadan çok önce bir röportajda söylediğini öğreniyorum. Belki de geleceği hissetmek, böyle bir şey olmalı.
Ve kaza anı…
Üç kişilik ekipten en büyük zararı, grup lideri olan o gördü. Ansızın bastıran çığla birlikte yüzlerce metre sürüklenip, ekipler tarafından kurtarıldıklarında, diğerleri kazayı hafif yaralarla atlatırlarken, onun bir bacağında neredeyse sağlam kemik kalmamıştı.
Aradan yedi ay geçti.
Medya Macaristan’da da, her ülkede olduğu gibi, gündelik kahramanlarını yaratmaya devam etti.
Usta dağcı unutuldu
Macaristan’ın bunaltıcı sıcakları sona erip, hayat normale dönerken, birden, bir ekranda yine onunla karşılaştım.
Artık hastanede değildi.
Zsolt Eröss düşlerini hayata geçirmek için yola çıkmaya hazırlanıyordu. Macaristan’ın ünlü dağcısı, Himalayalara geri dönüyordu. Eylül ayında gerçekleştireceği “Himalayalarda sekiz bin metrelik yüksekliğe tırmanma projesi” için, Alplerde kendini deniyordu.
Elinde bastonuyla, hafif aksayarak nefes nefes tırmandığı bir kayaya oturdu. Sanki dünyanın en normal işini yapıyormuş gibi takma bacağını çıkardı.
Alt kısmını işaret ederek:
“Bak, şurası sallanıyor. Bunun tam olarak oturması lazım. Yoksa enerjimin büyük bir kısmını bunu dengelemek için kullanacağım. Oysa doruklarda bütün gücünüze ihtiyacınız vardır. Enerjinizin en küçük kırıntısını bile israf etme lüksünüz yoktur.”
Kırlaşmış uzun saçlarının çevrelediği yüzüne bakıyorum.
Aynı soğukkanlı tavırlarla, aynı bilgelikle, hayatının anlamı olarak gördüğü dağcılığı anlatıyor.
Fethedilecek zirveler
Oysa tutkuyla bağlı olduğu bu spor, ondan bir bacağını insafsızca aldı.
O, düşlerinin peşinde bu haliyle de koşmaya devam ediyor.
Onun soyadı, yani Eröss, Macarcada “güçlü” anlamına geliyor.
Onu izlerken, “güçlü” olmanın, aslında, insanın hayatla olan bağının bir yansıması olduğunu fark ediyorsunuz.
Size güç veren hayatla ilintili tutkularınız ve bu tutkuları serbestçe yaşamanıza imkan veren özgürlük…
Eğer bu ikisi varsa, aynen dağcı Zsolt Erös gibi, herkes hayatta düşlerinin peşinden koşabilir.
Çünkü hayatta herkesi fethedeceği zirveler bekliyor.
Tarık Demirkan/ BBC