Elif’i Macar sınıf arkadaşları yalnız bırakmadı

a12Budapeşte’de bir mahkeme salonu. Hâkimin karşısında üç çocuk. Arkada da dinleyiciler arasında lise öğrencileri. Hepsi Macar! Sınıf arkadaşları Elif Kaya’yı desteklemek üzere mahkemeye gelmişler.

Hâkimin önündeki dosya, haklarında Macaristan Göçmenlik ve Mültecilik Kurumu tarafından sınır dışı kararı çıkan on sekiz yaşındaki Elif Kaya’nın, iki kardeşinin ve anne babasının kaderini belirleyecek olan nihai kararı bekliyor.

Elif Kaya on yedi yıldır Budapeşte’de yaşıyor. Yani buraya bir yaşında gelmiş. İki kardeşi ise burada doğmuş.

Yirmi yıl önce Macaristan’a çalışmak üzere gelen baba, işlerini yoluna koyduktan sonra eşini ve o zaman daha bir yaşında olan kızı Elif’i de buraya getirtmiş.

Geride kalan yıllar içinde küçük bir büfe de açan Kürt asıllı Kaya ailesi, sonuçta Budapeşte’de kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar.

Hep birlikte çalışıp, bu topraklarda kök salmışlar. Ailenin daha sonraki yıllarda iki çocukları daha doğmuş. Ev almışlar, yer yurt edinmişler.

Ancak bu pembe rüya geçen yıl bozuluvermiş.

Göçmenlik ve Mültecilik Kurumu, işleri yolunda gitmeyen ve ekonomik sorunlar nedeniyle büfesi zarar eden Kaya ailesinin oturum iznini uzatmayı reddetmiş. Macar vatandaşı olmayan Kaya ailesi için, bu durum, on sekiz yıldır yaşadıkları bu ülkeden sınır dışı edilmeleri anlamına gelecek.

Bu ülkede, kağıt üzerinde vatandaş olmasalar bile, doğdukları bu topraklarda kendi kültürlerinin yanı sıra, Macar kültürünü de kimliklerine bir anne sütü gibi emerek büyüyen bu çocukların aksansız konuştukları Macarcayı dinliyorum.

“Bu ülke benim de ülkem” diyor Elif! “Burada büyüdüm ben! Sınır dışı edilmek istenmem, buradaki hayatımdan, çok sevdiğim okulumdan da ayrılmam demek! Bana bunu neden ve nasıl yaparlar? Ben nereye gidebilirim ki? Bu ülkeye geldiğimde bir yaşındaymışım. Kardeşlerim ise bu topraklarda doğdular.”

Elifin sorduğu sorular çok mantıklı. Kaya ailesinin davasını üstlenen Macaristan Helsinki Yurttaşlar Derneği da benzer soruları, yasalar çerçevesinde formüle ederek mahkeme heyetinden soruyor. Helsinki Derneği avukatlarından Barbara Pohárnok, “böyle bir şey olabilir mi?” diye haykırıyor. “Bu insanlar siz gibi, biz gibi, yirmi yıldır bu topraklarda yaşıyorlar. Şirketleri zarar ediyor diye hangi hakla kendilerinden bu toprakları terk etmelerini isteyebilirsiniz? Kaldı ki bankada daha önceleri tasarruf ettikleri birikimlerinin de olduğunu söylüyorlar. Evleri, malları mülkleri var”.

Kara gözlü, siyah saçlı Elif kameraya ve mikrofona konuşurken bir ara boğazı düğümleniyor: “Göstermek istemesem de ruhum parça parça oldu” diyor. “Hayatım boyunca bu ülkede bu şehirde yaşadım, ve şimdi bana çek git buradan ve nereye gittiğin de bizi ilgilendirmiyor” diyorlar.

Evet, Elif’in söylediği doğru, işin özü bu. Eğer bu ülke vatandaşı değilsen ve şirketin artık karlı çalışmıyorsa, toparlan ve bu ülkeyi terk et, diyor yasa, en azından Göçmenlik Kurumunun yorumuna göre.

Peki ya insan hakları?

Ya banka hesaplarıyla, fatura girdileriyle, bilançolarla maddiyatla ölçülemeyen vefa, dostluk, sevgi gibi kavramlar?

Ya hayata can veren, kan veren dayanışma?

İşte soğuk yasalara karşı bu kavramların var olduğunu da Elif’in okul arkadaşları gösterdi.

Elif Kaya’nın sınır dışı edileceği tehlikesine karşı arkadaşları başlattıkları bir kampanyayla “yasalar oradaysa, biz de buradayız” dediler ve hep birlikte mahkeme salonuna geldiler.

Lise öğrencileri, ellerindeki okul çantalarından çıkardıkları mektupları ve imzaları hâkime sundular. Okul defterlerinden koparılmış kâğıtlara yazılan bu mektuplarda neler yok ki?

“Elif bu okulun kopmaz bir parçası” diyor öğrencilerden biri “eğer onu koparıp aramızdan alırsanız, bu okul asla eskisi gibi olmayacak”

Sadece okul mu? Toplum da öyle!

On yıllardır kendisiyle birlikte yaşayan ve hiçbir suçu olmayan sıcak bir aileyi, koparıp sınırları dışına atıverme hoyratlığına sessiz kalan bir toplum nasıl iflah olur?

“Toplum sessiz kalmayacak” diyor Helsinki Derneği adına avukat! “Çünkü hem yasalar ve hem de toplum vicdanı bizden yana”.

Duruşma ertelendi. Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

Tarık Demirkan, Budapeşte