Son yıllarda Orta Avrupa turlarının sabit bir durağı hâline gelen, gece hayatı, mimarisi ve diğer nice eşsiz özelliğiyle turistlerin gözdesi başkent Budapeşte ve Macaristan, Türkiye’nin de keşif gündemindeydi. Macaristan’ı ziyaret eden turistlerin sayısı artmadı sadece, çalışmak ya da eğitim için ülkeye giden Türklerin sayısı da ciddi bir artış gösterdi. İki ülke arasındaki çok eskiye dayanan ilişki yeniden canlandı ve bu yıl özel bir dönüm noktasına geldi.
Macaristan denince ilk akla gelen şey herkes için farklı olabilir fakat Türkiye’de kimse “Orası neresi?” diye sormaz herhâlde. Bazılarının aklına spor ve Lefter’in Macar Altın Takımı’na attığı efsanevi gol ya da büyük takımların parmakla sayılan Macar antrenörlerinden Meszöly direktörlüğünde Bordeux’nun elenmesi geliyor. Bazılarının aklınaysa gulaş çorbası ya da hiç olmazsa Macar salamı… Kültürden bahsedecek olursak da Franz Liszt’in müziğinden Pal Sokağı Çocukları’na (Ferenc Molnár, 1906) kadar birçok unsur var.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyıllarında gitgide yakınlaşan Macar ve Türk halkı arasındaki ilişki I. Dünya Savaşı’ndan önce zirveye ulaşmak üzereydi. İki ülke arasındaki ilişkinin mihenk taşı ise Türkiye’nin Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk uluslararası antlaşması olan Muhadenet Muahedenamesi’nin (Macaristan-Türkiye Dostluk Antlaşması) 18 Aralık 1923 tarihinde imzalanmasıdır.
Yazar: Liszt Enstitüsü-Macar Kültür Merkezi Müdürü Aron Sipos