Kapaklandıktan sonra yere kalkıp yeniden yürüyor deli,
gezici bir acı olarak sürüklüyor ayak bileğiyle dizini,
ama yine de koyuluyor yola kaldırılmışçasına bir kanatla,
çağrısı boşuna arkın cesareti yok kalmaya,
sorsan neden yok diye bir yanıt verir belki üstünden omuzunun
eşinin beklediğini söyler ya da bir ölümün, güzel ve uygun,
oysa delidir bu saf adam, çünkü orada yuvalar
üzerinde dönüp duran yalnız çoktandır yanık kokulu bir rüzgâr
arkaüstü devrildi ev duvarları kırıldı erik ağacı
ve yurdundaki gecenin korkudan diken diken saçları.
Keşke inanabilsem; yalnız yüreğimde taşımıyorum
var benim de dönmek için yaşama anlam veren bir yurdum;
keşke olsa! – vaktiyle olduğu gibi eski serin sundurmada
vızıldasa barışın arısı ve erik reçeli soğusa bıu arada
ve uyuklayan bahçelerde güneşlense yazsonu sessizliği
çıplakça sallansa yapraklar arasında ağaçların yemişleri
ve ateşrengi çitin önünde Fanni beklese olanca sarışınlığıyla
yavaş bir öğleden önce yavaşça gölgeler yazsa –
ama olabilir belki de! O kadar yuvarlak ki ay!
Sen sürdürme yolunu dostum seslen de ben kalkayım!
15 Eylül 1944, Bor
Miklós Radnóti, Köpüklenen Gök
Türkçesi: Kemal Özer – Edit Tasnádi,
Demet Yay., Yordam Kitapları, Birinci basım: Haziran 1997, s. 76)