Budapeşte Nazım Hikmet’i andı

Szabadság!

Ne güzel kelime…

Şair de benim gibi Macarca bilmiyormuş. Bildiği tek bir sözcük: Szabadság! Anlamı?

Birkaç ipucu vereyim: Brave Heart… Mel Gibson… Son sahne… Evet! Freedom…

Yani ÖZGÜRLÜK.

1950’lerde Macaristan’da insanlar birbirlerini “Özgürlük” diyerek selamlıyorlarmış.

Nazım Hikmet sayesinde Macarca bir kelime daha öğrendim.

Türkinfo’yla yolum aslında bundan bir önceki toplantıda kesişmişti. Benczúr sokağında çok güzel bir binada yapılmıştı. Posta çalışanları sosyal tesisinde. Sigetvardaki Kanuni Sultan Süleyman’ın mezarı hakkında bir film seyretmiştik.

Pilav Günü Budapeste

O etkinliğin sonunda Tarık Demirkan’a (Türkinfo Vakfı başkanı) teşekkür edip, tanışmak istedim. Bana bir ay sonraki etkinliğin gençler için olacağını söyledi.

İlk aklıma gelen zamanlamanın iyi olmadığıydı, öğrenciler seneyi kapatıp yaz tatiline gireceklerdi. Ama bunu söylemedim.

Tarık ağabey, “bir sonraki etkinlik konusu için önerilerinizi bekliyorum, düşünün” dedi. Düşündüm taşındım ve bir şey önermedim!

Önerecektim aslında, ama Türkinfo benden önce davrandı. Facebook’da etkinlik açtılar. Tarık ağabeyin gençlik için düşündüğü program; Nazım Hikmet üzerineydi!

Çok sevindim!!!

Benim gibi edebiyata, şiire düşkün bir gençseniz, üstüne üstlük Budapeşte’de olup Sevgili şairinizin de bir zamanlar aynı şehirde bulunduğunu öğrendiyseniz, Türkinfonun konu seçimi için tek bir düşünceniz olabilir: “TAM İSABET”.

Beklentim yüksekti. Çünkü; duyuruda, Nazım’ın arkadaşı Gün Benderli ve “Nazım’ın Macar Toprağı” kitabının yazarı Sunahan Develioğlu’nun konuşmacı oldukları belirtiliyordu.

Hemen duyuruyu mümkün olduğunca yaymayı ve salonu doldurmayı kendime amaç edindim.

Bir sandalye bir sandalyedir diyerek arkadaşım Fatih’e gönderdim. Altına da not düştüm: “Salonu boş bırakmayalım sen de tanıdıklarına gönder”. Pat, cevap geldi: “ Oğlum! Nazım diyorsun…Ben kaydımı yaptım. Salonu falan boş ver sen. Sen de yaptır. Sonra ayakta kalıp benim yerimi isteme!”

Fatih haklı. Salon full. Ben de bir sandalye kaptım, yanımdakine de Türk teyzeler gibiçantamı koydum (Fatih için). Etkinlik mekanı sade, beyazlar içinde, spor salonunu andıran bir yer. Oldukça sıcak. Fatih gelmedi.

Hazırlıklar sürüyor. Kablo değişti. Bilgisayar bağlandı. Mouse geldi. Görüntü gitti. Mavi ekran çıktı. Fatih yine yok. Etkinlik yaklaşık yarım saat rötarlı başladı. Fatih’e sunduğumuz zaman bu kadardı. Çantamı sessizce kaldırdım.

Tarık Demirkan mikrofonu eline aldı ve programın akışı hakkında kısaca bilgi vererek, Nazım Hikmet’in hayatından kesitler aktardı. Şairin hayatı hakkında çok bilinen yanlışları ya da bilinmeyenleri açıklığa kavuşturdu. “Bu memleket bizim” şiiriyle bitirerek mikrofonu devretti.

Sıra György Felföldy’deydi; Nazım Hikmet’in Macaristan üzerine yazdığı “Macar Toprağı” şiirini okumaya başladı. Ama Macarca! Anlamadığım bir dilde okunan bu şiir, tuhaf olmanın yanı sıra etkileyiciydi.

György Felföldy’i tanıyorum. Opera sanatçısı, bir koronun solisti. Kilisede verdiği konseri izleme fırsatı bulmuştum. Çok güzel söylüyordu. Ama artık eminim ki, en az opera kadar Nazım Hikmet’in şiirleri de yakışıyor sesine.

Sıra Sunahan Develioğlu’nda. Türkinfo’daki yazılarından biliyoruz. Sunumuna fotoğraflar eşliğinde başladı. Macaristan’daki arşivlerden bulup fotokopisini aldığı eski gazete küpürleriyle beni hiç bilmediğim bir yere, Nazım Hikmet’in Macaristan’ına sürükledi:

Şair, 13yıl hapis yattıktan sonra, özgürlüğünü çok zor elde etmişti. Bunun için olsa gerek Budapeşte’ye ayak basar basmaz ilk gittiği yer; Özgürlük anıtı. Çelenk bırakmış. Oysa ben ilk gittiğimde bütün turistler gibi sadece fotoğraf çekmiştim. Ama bir dahaki sefere Nazım için çiçek bırakacağım.

Sunahan Develioğlu konuşmasında, şairin seyahatleri hakkında fabrika işçilerine sorduğu sorulardan, ziyaret ettiği sosyalist çocukların kampına kadar ayrıntılı bilgiler verdi. Buda tarafındaki “çocuk trenine” de gitmiş. Sosyalist çocuk kampı artık yok ama tren hala aktif. Merak ettim. Pazar günü gideceğim. Sunahan Develioğlu sunumunu Postacı şiiriyle bitirdi..

Mikrofon Gün Benderli’ye geçmeden arada György Felföldy’den Nazım Hikmet’in bir başka şiirini dinledik. Ne dinlediğimizi bilmiyorum ama yine kulağıma çok güzel geldi. Mavi Gözlü Dev şiiriymiş. Macarcayı sevmeye başladım galiba.

Ve mikrofon Gün Benderli’de. Şairle ilgili anılarını dinleyeceğiz:

Nazım Hikmet’in hayatına nasıl girdiğiyle başladı ve tanışmasına kadar olan süreci bize birinci ağızdan dinleme fırsatı sundu. Bizzat tanışmadan önceki kısmı anlatırken “Nazım Hikmet” diyerek bahsetmesi, tanıştıktan sonraki kısmı anlatırken “Nazım Abi” diye devam etmesi şairin onun için gerçekten de sonradan kazanılan bir abi olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

İlk defa Berlin festivalinde tanışmışlar. İkinci buluşmasında, Nazım Hikmet’le birlikte Pablo Neruda, Konstantiv Simonov ve birçok önemli dönem şairiyle aynı masaya oturmak ve onların gündelik yaşantılarına şahit olmak şerefine ulaştığını söyledi.

Gün Benderli, Macaristan’da kalmasını ve radyoda çalışmasını sağlayanın Nazım abisi olduğunu belirtti. Yine bu güne kadar gelen Nazım’ın kendi sesinden şiirlerinin en zor şartlarda kaydını yapan üç kişiden birisinin de kendisi olduğunu öğrendim. Bunu öğrenince gerçekten çok şaşırdım. Çocukluğumdan beri evimde bulunan ve annemin de çok sevdiği Nazım’ın sesinden şiirler CD’sinin kaynağı karşımda oturuyordu. Bu benim için gerçekten de günün anlam ve önemiydi.

Karşımızda Nazım hakkında saatlerce konuşabilecek donanıma sahip insanlar olmasına rağmen anma gecesi sıkıcı olamayacak kadar kısa, anılara, fotoğraflara şiirlere ve anekdotlara yer verebilecek kadar yeterliydi.

Sunumu dikkatimi ve ilgimi hiç kaybetmeden izleyebildim. Sonrasında gelen soru ve görüşlerden, salondaki pek çok kişinin aynı merakı koruduğunu anladım. Gece sonundaki pilav da geceye yakışır lezzetteydi. Türkinfo pilav dahil beklentilerimi dolu dolu karşıladı.

Tahsin Senhür Yüksel

Fotoğraflar: Alptekin Atik, Tahsin Senhür Yüksel